DiTiB SCHONGAU "YAVUZ SULTAN SELiM CAMii" SiTESiNE HOSGELDiNiZ

Sünnet ve Hadis Anlayisi

SÜNNET ve HADİS ANLAYIŞI


Bilinen genel ve klasik tanıma göre sünnet: Peygamber (sav)'in söz, fiil ve takrirlerinin bütününü ifade eden terimdir. Söz-
cük olarak da: Alışılmış yol, tutulan yol, izlenen örnek, adet gibi anlamlara gelmektedir.

Bu genel çerçevenin içinde Peygamberin Kur'an'ı pratize etme şekline 'sünnet', söyledikleri sözlere de 'hadis' diye tanımla-
ma yapabiliriz. Yukarıdaki tanımların geçerli ve doğru olduğunu kabullenirsek, o zaman sünneti de hadisi de yok saymak, in-
kar veya reddetmek demek Peygamberi devre dışı bırakmak demektir.Ki bu da dinin bir kısmını yok saymayla eş değer bir cürümdür. Zira, Peygamberin fonksiyonel gerçekliği Kuranla sabittir. Kur'an varsa Peygamber de vardır; Peygamber varsa yaptıkları ve söyledikleri de vardır. Bu bir hakikattir.

Sünnet ve hadis konusu 1400 yıldır Müslümanlarca üzerinde en çok tartışılan ve konuşulan bir konudur. Ne yazık ki yapılan bütün çalışmalar, konunun açıklığa çıkmasına bir katkı sağlamamış, daha da tartışılır hale getirmiştir. Herkes kendi yanın-
dakini doğru, diğerlerininkini yanlış ve islam dışı olarak nitelemektedir. Aslında bu fazla yadırganacak bir şey de değildir.

Çünkü kaynak olarak sıralamada birinci, fakat başvuruda sıralamaya bile alınmayan Kur'an, doğru anlaşılmadıkça ve sıra-
lamada olduğu gibi kaynak alınmada da birinci sıraya konulmadıkça doğru bir sonuç elde etmek mümkün olamaz. Ne zaman
ki Kur'an ölçü olarak alınır; doğru ve yanlış ona göre belirlenmeye başlanırsa, ancak o zaman sünnet ve hadis de gerçek an-
lamını bulur ve dindeki gerçek işlevine kavuşur.

Sünnet ve hadis, İslam'ın ilk yıllarında, daha doğrusu Peygamber hayatta iken, kavram olarak tanımları yapılmış ve kayda geçirilmiş şeyler değildi. Kur'an'dan sonra İslam'a referans olarak alınan sünnet ve hadisin kavram olarak tanımlarına, dil-
eyen dilediğince anlam vermiş ve verdiği anlama göre de bir inanç şekli ortaya koymuştur. Sözlük tanımları üzerinde hemen
hemen aynı şeyler söylenirken; kavramsal tanımlarda aynı birliktelik sağlanamamıştır.

Günümüzde ise yeniden Kur'an'a dönüş hareketi ile beraber, zaman içinde İslami anlamları ya 'tamamen kaybolmuş' veya 'kısmen İslami olan' inançlar, Kur'an'a göre sorgulanmaya başlanmış; Kuran'a uygunluk esası çerçevesinde her şey gerçek anlamına göre anlaşılmaya ve değerlen­dirilmeye başlanmıştır.

Tarihi süreç içinde, Müslümanlar belki de ilk kez ve bu oranda ciddi bir şekilde Kur'an'a dönüşü yaşamaya başladılar deni-
lebilir. Ölçü Kur'an alınınca, İslam adına İslam'a sokulan ne kadar bid'at ve hurafe varsa, onların İslami olmadıkları anlaşıl-
maya başlanmış ve Müslümanlar Kur'an'm öngördüğü bir bakış açısına kavuşmuşlardır.

İsminden başka İslam'la hiçbir ilgisi olmayan, 'sözde İslami olan' anlayış ve düşünce sahipleri Mekkeli Müşriklerin benzeri
bir tutumla, yeniden Kur'an'a dönen Müslümanları suçlamakta ve 'İslam adına' gerçek İslam'a ve taraftarlarına çok çirkin iftiralarda bulunmaktadırlar.

Öyle anlaşılıyor ki, Sünnet ve Hadis konusu doğru anlaşılmadıkça, İslami anlayışın Kur'an'la bütünleşmesi mümkün olama-
yacaktır. Ve 'Kur'an İslamı' ile 'sünnet ve hadis adına uydurulmuş İslam' olmak üzere, birbirinden farklı iki ayrı İslam varlı-
ğını sürdürmeye devam edecektir.

Sünnet ve hadisi Kur'an açısından tanımlayıp gerçek anlamlarına göre değerlendirmeden "sahih bir inanca" sahip olmak mümkün değildir.Yapılan bu değerlendirmeden ve tespitlerden sonra sünnet ve hadisi Kur'an'i açıdan tanımlamaya çalışalım


SÜNNET:


Sünnet, Peygamber(sav)'in insan olma sıfatıyla şahsına ait yaptıkları şeyler değil; peygamber olarak, Allah'ın hükümlerini, yani Kur'an'ı pratize etmesi ile din adına yaptığı, uyguladığı ve yaşanarak bize ulaşan hal ve hareketlerdir. Peygamberin kişisel olarak yaptığı şeyler bu tanımın kapsamı dışındadır.

Peygamber, Allah'ın hükümlerini pratiğe geçirmede bizim için örneklik teşkil etmektedir. Ve Peygamber, 'elçi Muhammed' olarak yaptıkları ile bizim için bağlayıcıdır, 'insan Muhammed' olarak yaptıklarını yapmak gibi bir sorumlulu­ğumuz yoktur. Sünneti Kur'an'ın pratize edilmesi olarak görüyor ve bu pratiğin de yaşanarak bize ulaştığını kabul ediyoruz. Bu anlamı ile hadis de sünnetin kapsamı dışındadır.

Sünnetin tanımını şimdiye kadar yapılan tanımlardan ayırıyor ve İslami anlayışımıza uygun olarak sünnete: 'Peygamberin Kur'an hükümleri ve bu hükümler çerçevesinde dine dair kuralların uygulanış biçimidir' diyoruz. Yani, hükmü Allah'a ait ol-
up ta uygulaması da Peygamberce yapılan davranışa sünnet diyoruz. Namazın rekat sayısı ve kılınma biçiminde olduğu gibi.

Bu yönü ile Peygamber ve sünneti bizim için bağlayıcı olup, onsuz İslamı yaşamamız mümkün değildir. Ayrıca Peygamberin kendi yorumu ile hayata geçirdiği ve yaşanarak sürdürülen eylemleri de sünnet kapsamındadır. Bu eylemler söz ile(hadisle) bize intikal etmiş de olsa pratiğe geçirildiği için sünnet sayılmaktadır. Bu tanımın dışında kalan eylem ve sözleri sünnetin kapsamı içinde görmüyoruz.


HADİS:

Hadis: Pratiği olmayan ve yaşama geçirilmemiş, rivayet olarak bize intikal etmiş "Peygamber(sav)'in söylediği söylenen
sözlerdir." Söz (hadis), sünnet gibi değildir. Zira söz, bir konu ile ilgili bir kez söylenmiştir. Sünnet ise sürekli ve defalarca
tekrar edilerek(yaşanarak) bize kesin bir bilgi(mütevatir) olarak ulaşmış ve sabitleşmiştir. Söylenen sözü dinleyen veya du-
yan, onu bir başkasına aktarırken sözün orijinalini değil, sözden ne anlamışsa, aklında ne kalmışsa, onu aktarır. Çünkü, in-
sanın yaradılışı gereği bir şeyi olduğu gibi (tamamıyla) aklına yerleştirmesi ve bir başkasına da orijinal biçimi ile aktarması
mümkün değildir. Kişi, ancak kendisine söylenenden veya duyduğundan ne anlamışsa onu aktarır.

Onun için "hadisleri, Peygamberin sözleri olarak değil, peygamberin söylediği söylenen sözler" olarak tanımlamak gerek-
mektedir.

Bu konumu ile hadislere, içinde Peygamberin sözleri olabilir ihtimali ile bakmaktayız. Zira, Kur'an'dan sonra İslam'ın ikinci derecede kaynağı kabul edilen "Kütüb-i Sitte" diye anılan hadis kitaplarına baktığımızda bu kitapların ortalama hicri 200. yılda yazıldığını ve derlendiğini görmekteyiz. Ayrıca bu kitaplardaki sekiz bin - on bin civarındaki hadisin yüz binlerce (yedi
yüz bin - sekiz yüz bin) hadisin içinden seçildiği eser sahiplerince ifade edilmektedir. Şimdi peygamberden yaklaşık iki yüz
yıl sonra ve bir milyona yakın hadis içinden sekiz bin -on bin hadisin seçilmiş olması bu konudaki haklılığımızı pekiştirmek-
tedir. Öyle ya, bir milyona yakın uydurulmuş hadisin içinden doğru olabilir diyerek tekrarları da saymazsak dört bin, beş bin civarında hadis seçilerek kayda geçirilmiştir. Bu oran bile hadisler konusunda nasıl bir çıkmazla karşı karşıya bulunduğu-
muzu açıkça ortaya koymaktadır.

İşin diğer bir boyutu da, sahih diye kitaplarda yer etmiş hadislere baktığımızda bir çoğunun Kur'an'a açıkça ters olduğu gör-
ülmektedir. Peygamberin Kur'an'a ters bir şey söylemesinin mümkün olmadığı gerçeği göz önünde bulundurulursa, bu kit-
aplarda yer etmiş bir çok hadisin de uydurma oldukları rahatlıkla söylenilebilir.

Hadisleri değerlendirirken şu gerçeği göz önünde bulundurmada yarar var. Hadisleri 'gerçeğe yakınlığına' göre üç bölüme ayırmak gerekir:

1- Sahabenin kendisinin de Peygamberle birlikte yaptıkları şeylere ait rivayetler.

2- Yapıldığına tanık olunan bir hareketin rivayet edilmesi.

3- Herhangi bir şey ile ilgili Peygamberden duyulan veya duyanlardan aktarılan sözler.

Bir kimse, yaptığı bir hareketi bir başkasına aktarırken daha az yanılır. Bu gerçekten yola çıkarak diyoruzki- Peygamberle birlikte yaptığı bir işi başkasına aktarmada daha az yanılma olduğundan, bir hareketi anlatan hadis, sadece duyduğunu ak-
taran hadis gibi değildir. Keza, insan gördüğü bir şeyi de, duyduğu şeyden daha az yanılma payı ile ifade eder. O bakımdan
hadis, yapılan veya görülen bir işi aktarıyorsa, bu hadis, sadece duyulan bir sözün rivayeti olan hadisten doğruluğu açısın-
dan daha güçlüdür.

Şu da bir gerçektir ki hiçbir hadisin Peygamber(sav)'e ait olduğu konusunda kesinlik yoktur. Bütün sözler rivayete dayan-
maktadır. Rivayete dayanan bir şeyde de zann(sanı) vardır. Bu bakımdan gerek sünnet ve gerek hadis inançta (itikad'da) esas alınmaz. Amelde ise yukarıda tanımlanan biçimiyle sünnet bağlayıcı özelliğe sahiptir. Hadis ise, yöntem olarak herhan-
gi bir konuda bilgi olarak değerlendirme amacıyla kendisine gidilmesi gereken bir kaynaktır.

Zira iman etmek, kuşkusuz olmayı; yüzde yüz emin olmayı gerektirir. Bu eminlik özelliğine ise yalnızca Kur'an sahiptir.Çün-
kü, Kur'an Allah tarafından korunmuştur. Hadis ise, ne Kur'an gibi korunmuş, ne de Peygamberimiz zamanında kayda ge-
çirilmiştir. Peygamberimizin vahiyle karıştırılabilir endişesi ile kendisine ait sözleri yasaklaması bilinen bir gerçektir.

Kur'an'ın pratize edilişi olarak tanımladığımız Sünnet ise, Kur'an gibi olmasa da yaşanarak bize kadar ulaşmıştır. En azın-
dan sünnete konu olan yapılan işin hükmü Kur'an'da olduğundan dolayı doğruluğu sabittir. Ancak zamanla bazı değişiklik-
lere uğramış olabilir. Yine de hükmü Kur'an'da olduğundan Müslümanları bağlayıcı özelliğe sahiptir.

Şu gerçek çok iyi kavranmalıdır: Eğer, Hadis İslam’ın olmazsa olmaz şartı olsaydı tıpkı Kur'an gibi koruma altına alınırdı. Oysa mevcut kaynaklara göre hadis yüz, yüz elli yıl sonra derlenmeye ve yazılı metinlere geçmeye başlanmıştır.

Bu işi yapanların ifadelerine göre bize sunulan hadisler yüz binlerce hadisin içinden seçilmiştir. O bakımdan hiçbir hadis'e kesinlikle Peygamberin sözüdür denilemez. Ancak Peygamberin sözü olma ihtimali vardır denilebilir, ihtimaller de inanca e-
sas teşkil etmeyeceğine göre hadislere ancak yararlanma amacıyla gidilmelidir.

Bu anlayış, sünneti ve hadisi dışlayıcı bir anlayış değil; tam aksine onlara gerçek anlamlarını, işlevlerini kazandıran bir an-
layıştır. Değil sünnet ve hadisi dışlamak, Müslüman, Kur'an'ca belirlenen alanların dışında kalan konularda birşey yapar-
ken bu işin daha önce nasıl yapıldığının bilgisine ulaşmayı gerekli görmelidir. Ve öncelikle Peygamberin, ashabının, kendis-
inden önce yaşamış İslam alimlerinin yaptıklarına ve düşüncelerine bakar; onlardan da yararlanarak karar verir. Değil Pey-
gamber(sav) ve sahabesi, en sıradan birisinin bile ne düşündüğünden, nasıl yaptığından yarar­lanmak Müslüman için kaçın-
ılmaz bir zorunluluktur. Burada dikkat edilmesi gereken şey bu yararlanmada Kur’an'ın ölçü alınmasıdır.

Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, yapılması ve kaçınılması gerekenleri belirlerken geçmişin bilgisine ihtiyaç vardır. O ba-
kımdan Peygamberin elçilik ve insani boyutundan da, hadisten de, ashabının söyledikleri ve yaptıklarından da, İslam alimle-
rinden de yararlanılmalıdır. Ancak, Kur'an'a uyanlar alınmalı: Kur'an'a rağmenlik taşıyanlar veya uymayanlar atılmalıdır.

Tarihle tespit edilerek bize ulaşan peygamberin tercihleri, tavırları ve kararları; düşünce ve davranışlarımızı kaynak ve re-
ferans olarak şekil verir. Söz gelişi, müşriklerle bir sözleşme yapacaksak ve bunun da daha önce peygamberce bir uygula-
ması varsa; Peygamberce yapılmış bu uygulama bizim için örneklik teşkil eder.




Hangi İslam - Erhan Aktaş -

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol